Ben hep ona ait hissettim sanki onla karşılaşmadan önce bir evim yoktu kimsesizdim o gelince buldum onunla sevdim gülmeyi , onunla sevdim dokunmayı.onunla sevdim mutlu olmayı,onunla tamamladım eksik parçalarımı, ona demirledim içimdeki köksüz nilüferleri .
Dedim ki ne olacaksa olsun ben onla yapmalıyım o baktığı zaman güzel hissettim o saçımı okşadığı zaman sanki dunyanın en güzel kadını oldum .
O öpünce tamamlandım o dokununca demlendi kalbim bir insan bir insana daha fazla ne olabilirdi ?
"Şu an belki hiç sırası değil," dediğimde kaşları çatıldı. Maçta uğultu faz-lalaşırken bir adım atarak yaklaştım ona. "Ama benim için tam sırası. Burası senin evim dediğin yer." Elimi kalbine götürdüm. "Senin evinde kendi evimi itiraf etmemin tam sırası..."
....
" Ve işte oldu. Yıllarca herkese kendini kapayan İzgi, seninle, senin için özgür oldu."
....
"Seni seviyorum." dedim tüm kalbimi çıkarıp avuçları arasına emanet ederken. "Seni içimdeki tüm her şeyi bir kenara atıp, artık tereddüt bile etmeden içime yerleştirecek kadar çok seviyorum."
....
"Sen de hoş geldin, Merdan Efe. İyi ki geldin, ne güzel geldin..."
LANETLİ KIŞ
Wendy WEBB
𝑲ı𝒓𝒕, 𝒌ı𝒓𝒕, 𝒌ı𝒓𝒕…
Hep üç defa.
“Burası benim evim!” diye haykırdı, Tess.
“Git buradan!”
𝑲ı𝒓𝒕, 𝒌ı𝒓𝒕, 𝒌ı𝒓𝒕…
Amethyst Bell(Tess), neredeyse yüz yıldır ailesine ait olan eski evi tadilatla pansiyona çevirmek için Wharton’daydı. Wharton kasabası hakkında, özellikle Superior Gölü bölgesi için öyle çok yerel efsaneyle
...
Sen varsın, evim ömrüm sen kokuyor.
Bütün kötüler şehri terkediyor ve hiçbir kötülük barınmıyor yurdumda.
Sen geliyorsun mahallemde çocuklar koşturuyor.
En güzel şarkıları dinliyorum seninle konuşurken.
Beş yüz yıldır seviyormuş seni kalbim.
İçimdeki eşyalar yer değiştiriyor.
Sen geliyorsun her şeyi unutuyor aklım.
...
Bora Chung un okuduğum ilk eseriydi, hatta bir Güney Koreli yazardan okuduğum ilk eserdi.
Eser, esere ismini de veren lanetli tavşan da dahil ortalama 25 sayfalık 10 karanlık öyküden oluşuyor. Çok fazla öykü okumayı sevmesem de esere bir şans vermek istedim fakat genel olarak eseri beğenmedim. Lanetli tavşan ve birazda "evim evim güzel evim" ile "rüzgarın ve kumların hükümdarı" adlı öyküler dışında beğendiğim öykü olmadı.
Öyküler karanlık ve büyülü bir çerçevede oluşturulmuş. Fakat bana göre öykülerin derinliği ve temelleri iyi kurgulanmamis.
Eserin dili gayet basit bir iki hata dışında çeviri ve basım düzgündü. Eser bana Black mirror ve love, death& robots serilerinden kısa öyküler okuyormuş gibi hissettirdi. Eseri tavsiye edeceğimi sanmıyorum. Biraz zaman geçtikten sonra esere dair aklımda çok fazla bir şey kalmayacaktır.
“Nerede benim ruhum?” diye sordu Mari. “Geçmişimde. Sürdürmeyi hayal ettiğim yaşamda. Ruhumu nerede bıraktım, biliyor musunuz? Güzel bir evim, iyi bir kocam ve işim olduğu ve bunlardan kurtulmak istediğim halde buna cesaret edemediğim yerde hapis bıraktım ruhumu.
“Ruhum geçmişte kalmıştı. Ama şimdi burada, bedenimin içinde hissediyorum onu, çünkü coşkuyla titriyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şey, üç yıldır yaşamın beni gitmek istemediğim bir yöne iteliyor olduğu.”
Dünyanın en güzel sözüdür hiç . En anlamlı var olma halimiz hiç olmaktır. Hiçlik yüksüzdür .Hiçlik boşluktur . Ve özgürlüktür.Hiç olduğunda , hem adının başına gelmiş tüm tanımlardan kurtulursun hem de kendini yeniden tanımlamaya hazır olursun .Hep olmaya da , yok olmaya da eşit mesafede durursun.
Ne güzel! İçinde kendimi öldürebileceğim bir evim var. Hayat bu işte! Sırf kendi evinde ölebilmek için, emekli olana kadar yıllarca çalışanların hissettiklerini anlıyorum. Sahibi olduğu evde ölmek tek amacıydı, para için çalışanların. Ne mutluluk!
youtu.be/HXx4Tu4_N6U?si=...
sevdiğini alamayan bütün müezzinlere...
bir trapezin durması gibi suya
içime çok yüksek bir yerden atlar mısın leyla
başın kaşın yarılsa diplerime çarparak
kanın karışsa suyuma
yerin bütün kanunlarına kusarak
ben sana bulanayım sen bana...
kapımı çalmanı istiyorum leyla
o kadar evde yokum ki
Sen geliyorsun içimin dağınıklığı toplanıyor.
Baş köşede beş yüz yıldır var gibisin.
Ellerim seni biliyor. Yüzüm sana tapınak.
Sen varsın, evim ömrüm sen kokuyor.
Beni alıp karnına sakla anneciğim
Hiç doğmadan durayım
Dünyaya gelince acılarım olacak benim
Çoğalıp senin acılarına katılacağım
Bana hep katlanmak zorunda kalacaksın
Beni alıp karnına sakla anneciğim
Nasıl olsa babamı görmeyeceğim.
Anne babam nerede benim diye sormaya kalksam
Sus konuşma kızdıracaksın şimdi onu diyeceksin.
Beni sen bile
Bugün babamın yanına gitmek için kuzenimi beklerken birden sağanak yağmur bastırdı. Şemsiyeyi hazır edip çıkarken evin önünde okuldan çıkmış ve hızlıca yürüyen bir çocuk gördüm. O an birden "Şştt." dedim -kendime bende şaşırdım- ve bana döner dönmez "Bekle aynı yöne gidiyoruz zaten birlikte gidelim." dedim ve çocuk "Evim